David Eagleman’ın Incognito adlı kitabını İsmet Berkan’ın bir yazısı sonrası okumaya başladım. Hayatının çoğunu bilişim teknolojileri ve telekom sektöründe geçirmiş biri olduğum için hayatı gözlemleme ve algılama biçimim ve bu algı sonucu hayatı yorumlayışım son yirmi küsur senedir bu pencereden bakarak geçiyor. Tıbbında benzer bir şekilde yorumladığı üzere; beş duyumuzun dış dünyadan toplayarak elektrik sinyallerine dönüştürdüğü verdiği verileri sinir yolları ile beyin denen organımız alıyor ve bunlardan somut , soyut imgeler oluşuyor ve bir bu imgelerden inşa ettiğimiz binaya gerçeklik diyoruz. Bu gayet güzel ve rahat bir tanım benim açımdan , niye? Çncelikle basitçe benim pencereden gördüğüm dünyanın aynısı. Veriler var , bu veriler bilgisayarlara yükleniyor. Verilerden işlemciler belirli programlarla sonuçlar çıkarıyor , hesaplar yapıyor ve bunun sonucu program ve bilgisayar çıktıyı oluşturuyor. Yani beyin ve bilgisayar aynı kavramlarla tasvir edilebiliniyor…..du. Taki ben bu kitaptaki yeni kavramlarla karşılaşmadan önce. David Eagleman bir beyin bilimci. Kitabında beyini şöyle tarifliyor. Beyin kafatasının ortasında kendi başına yaşayan neron sayısı galaksideki yıldız sayısına eşit yani yüz milyarlarca bir organdır. Kendisi devamlı bir yaratım halindedir, hiçbir girdi olmasa dahi daima çevredeki gerçeklikle ilgili bir modelleme içerisindedir. Beş duyudan giren her girdi bu gerçeklikle ilgili modelin şekillenririlmesi ile ilgili veriler olarak kabul edilir. Bu model her veri ile yeniden şekillenir, oluşturulur ve hayat bulur. Averaj bir insanın gördüğünü zannettiği şeylerin neredeyse yüzde doksanı beynin boşlukları doldurması ile oluşur. Yani otuz yıllık arkadaşınızın yüzüne baktığınızda gördüğünüzü zannettiğiniz şey esasında otuz yıldır beyninizin oluşturduğu modelden sadece yüzde on farklıdır. Veya yaşadığınız mahallede oturduğunuz ev , girip çıktığınız ofisiniz, sokakta alışveriş yaptığınız simitçi hepsi beynin tamamlamalarıyla oluşturulmuş görüntülerdir. Duyma da keza böyle. Sihirbazlar bizim zaaflarımızı inceden inceye işleyen ve gözlemleyen kişiler olarak gözün ve duyunun bu zaaflarından yararlanırlar. Bir başka konu da bilinç ve biliç dışı. Bu konu da kitapta şöyle işleniyor. Bilinç bilinç altını işlemek için vardır. Bisiklete binmeyi öğrendiğiniz ilk anları hatırlayın. Dengede durmak ne zordu. Veya araba kullanmak. Debriyajdan ayağı kaldırıp hoplatmadan arabayı ileri doğru hamle yaptırmak. Nur içinde yatsın rahmetli babam günlerce uğraşmıştı. Ama şimdi araba kullanırken herşeyi otomatik olarak bilinç altım yapıyor. Kitapta da araba kullanma örneği ile ilgili yapılan deneylerden bahsetmiş. Arabanın olmadığı yerde deneklere gözlerini kapatıp araba sollamaları isteniyor. Bilinç devreye girdiğinden deneklerin %90’ı bu işi başarılı bir şekilde sonuçlandıramıyor. Şimdi buradan hemen işyerlerimize geçelim. Bir iş yerinde bir çok insan var , iletişmeye çalışıyor. Çoğu bu insan denen bu makinanın kullanım kitapçığını iyice okumamış. Bir şeyler söylüyor ve karşı tarafının bunu tam imgelerden sözlüklere döktüğü şekliyle anlayacağını düşünüyor. Karşı taraf ise bunu duymayı ve görmeyi yarısından fazlasıyla zaten beceremiyor. Bir de buna önyargı adı altındaki karşısındaki kişinin gerçekleme modellemesi de eklendiğinde belki de söylenenlerin tam zıttını anlıyor. Bu kitabı okuduğumda kariyer hayatımın ilk bölümümde aldığım bir eğitimin ne denli önemli olduğunu bir kez daha kavradım. “İletişim bir mucizedir.” Bu kitap insan denen makinanın nasıl çalıştığını bir kere daha detaylı bir bakışla ve bambaşka bir pencereden hatırlattı. Eğitim ise makinanın iletişim konusunda daha başarılı çalıştırılmasının sırları ile dolu bir define sandığı idi. Bunları hatırladım ve paylaşmak istedim bu hafta. Kitabı okumanızı öneririm.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
TECH - KITETech, kite and anything in between. Archive
February 2020
|